Türk spor basını ciddi bir kriz yaşıyor. Eski ve yerinde bir tabirle at izi ve it izi birbirine karışmış durumda. Böyle bir dönemde okuyan, yazan, düşünen iki meslek büyüğümüzü kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz.
Ercan Güven, şu anda elinizde bulunan gazetenin spor sayfalarının önemli bir değeriydi yıllarca. Bir dönem haftanın her günü yazdığı yazılarla bir nevi “Başmuharrir” olmuştu. Birçok konuda birbirlerini taklit etmeyi seven gazeteler nedense böyle bir tasarrufta bulunmadılar. Ya Ercan abi gibi “fikri hür, vicdanı hür” insanların spor basınına “sızmasını” istemiyorlardı ya da ellerinde o çapta bir kişi yoktu.
Uzun yıllar boyunca Milliyet’in spor sayfalarını Türk basınında liderliğe yükselten ekibin üyesiydi Ercan abi. Maalesef görsel ve hatta dijital medyanın yaygınlaştığı, uzun uzadıya kıymeti kendinden menkul tartışmaların teknik analizlerden daha fazla izlendiği ülkemizde yeni birilerini bulmak zor.
Diğer taraftan Ahmet Çakır. Ahmet abiyi 1997’de Yeni Yüzyıl günlerinde tanımıştım. Gerçek bir düşünce adamıydı. Kitap okumayı sevdiği kadar yazmayı da seviyordu. Birbirinden değerli eserler bıraktı geleceğe. Daha da önemlisi spor kitabı yazan herkesi, televizyon programında ağırlar ve onları överdi.
Birkaç yıl öncesine kadar sahalarda top koştururdu Ahmet abi. Özü sözü bir, değerli bir entelektüeldi. Düşünsel yetenekleriyle rahatlıkla spor dışında bir mecra seçebilir ve çok daha önemli yerlere gelebilirdi. Ama o çok sevdiği spor sayfalarını tercih etti.
Bundan sonra yeni Ercan Güven’ler, Ahmet Çakır’lar yetiştirmek zor maalesef. Dünyanın gittiği yeri yanlış yorumlayan bir medya aklıyla spor basını kan kaybetmeye devam edecek.